● İnsan, ruhla cesetten mürekkep bir yapıya sahiptir. Bu yapıdaki her iki unsur, insanı kendi yörüngesi etrafında döndürmeye çalışmaktadır. Bu ikisinden biri olan madde, şehevî ve behîmi arzulardır. Yani insanın ceset itibarıyla sahip olduğu, Kur'ân'ın da bize şu cümlelerle tanıttığı yönüdür:
"Andolsun ki biz insanı kuru bir
Merhamet bestesi... Ah bu besteyi bir tutturabilsek, yakan bir şarkı halinde gırtlak yivlerine bir kazıyabilsek! Benim istediğim, güneşin merkezindeki merhamet... Kuzuları da, yılanları da ısıtan merhamet...
İnsanı insan yapan, onu diğer varlıklardan farklı ve üstün kılan bir takım erdemler vardır. Bu erdemler, insan denilen varlığın yaratılmasının da sebepleridirler. Allah, yaratmış olduğu diğer tüm varlıkları insanın hizmetine vermiş ise, insanları görmek istediği ve insanın yeryüzünde varlığın halifesi, en üstünü ve şereflisi olduğunu kanıtlayacak erdemlerini göstermesi içindir. Bu erdemleri burada sayamayız, ancak sayabileceğimiz bütün erdemleri erdem yapacak bir şey var ki o da; "sevgi ve merhamet"tir.
Kitabın dili çok hafif, cümleleri anlaşılır, yazı fontu büyük ve okunaklı.. Böyle olunca da elinize alınca su gibi gidiyor.
Zaten konunun ehemmiyeti de büyük, günümüzde bütün ebeveynlerin en büyük korkularından birine, derin bir yaramıza parmak basıyor ve sizi okudukça okumaya sevkediyor.
Kitabın ortalarına doğru gelince kendi kendime dedim ki,
_Çocukluğumuzda Türk, kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden, Osmanlı idik. Vatan sözü yasaktı. Padişahın kulları idik. Okul çıkışında ’Padişahım çok yaşa’ diye bağırırdık. Arap’a Arap, Arnavut’a Arnavut, Rum’a Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk